top of page

Ailemden Kaldı Sergi Röportajı

ree


Çekirdek Eskişehir Bülten’in 3. bölümünde bir sanatçıyı değil de bir sergiyi röportaja davet ettik, Ailemden Kaldı sergisi ile ilgili merak ettiğimiz her şeyi Proje Koordinatörü Nihan Vural’a sorduk.


“Ailemden Kaldı” sergisi fikri nasıl ortaya çıktı? Bu fikri bir sergiye dönüştürmeye sizi ne motive etti?


“Ailemden Kaldı” sergisi, genç bireylerin ailelerinden kalan kıyafetler üzerinden sürdürülebilirlik, aidiyet ve hafıza ilişkilerini tartışabilecekleri disiplinlerarası bir zemin oluşturma ihtiyacından doğmuştur. Kıyafetlerin sadece birer tüketim nesnesi değil; aynı zamanda kültürel, duygusal ve tarihsel taşıyıcılar olduğunu varsayan bu yaklaşım, öğrencilerle birlikte geliştirilen yaratıcı atölye çalışmalarıyla pekişmiştir. Sergi fikrine dönüşümde en büyük motivasyon, öğrencilerin kişisel anlatılarını estetik ve pedagojik bir bağlamda ifade edebilecekleri bir alan sunma isteğiydi.


ree

Sergideki 'aile' tanımı oldukça kapsayıcı. Bu alternatif aile kurgusu fikri nasıl şekillendi?


Geleneksel aile tanımı, heteronormatif ve biyolojik bağlarla sınırlı kalırken; bu sergide öğrencilerin yaşam pratiklerinden hareketle daha esnek ve çoğulcu bir aile kurgusuna yönelindi. Aile kavramının bireysel deneyimlerle yeniden tarif edilmesi, kimilerinde bir büyükanneye, kimilerinde ise bir öğretmene ya da arkadaş grubuna işaret etti. Böylece, “ailem” kavramı, biyolojik zorunluluklardan sıyrılarak duygusal aidiyetin ve birlikte yaşanmışlığın temsilcisine dönüştü.


Kişisel eşyaların kamusal alanda sergilenmesi, izleyiciyle nasıl bir bağ kuruyor sizce?


Kişisel eşyalar, özellikle geçmişe ait olanlar, izleyici için tanıdık çağrışımlar yaratır. Bu tanışıklık, bireysel hikâyelerin kolektif hafızayla kesiştiği bir alan yaratır. Bu tür bir sergileme yöntemi, izleyiciye yalnızca bir nesneye bakma değil, bir yaşam pratiğine tanıklık etme fırsatı sunar. Bu da sergi mekânını bir anımsama ve empati alanına dönüştürür.


Öğrencilerinizle birlikte yürüttüğünüz bu süreç nasıl organize edildi? Katılımcı yöntemler kullandınız mı?


Süreç, yaratıcı atölyeler, senaryo yazım uygulamaları ve dijital hikâye anlatımı gibi katılımcı yöntemlerle organize edildi. Öğrenciler sürecin sadece üretici değil aynı zamanda düşünsel paydaşıydı. Bu yöntemler, öğrencilerin kendi anlatılarını keşfetmeleri ve bu anlatıları sanatsal bir dile dönüştürmeleri için zemin sağladı.


ree

Eser seçimi ve hikâyelerin küratöryel olarak işlenmesi aşamalarında nasıl bir yöntem izlediniz?


Seçim süreci, hem anlatı gücü hem de estetik ifade açısından değerlendirildi. Her hikâye, kendi bağlamında değerlendirildi ve sergi düzenlemesinde hikâyeler arası görsel, tematik ve duygusal akış gözetildi. Küratöryel yaklaşımda, hikâyeyi merkeze alan ve bu merkezin etrafında farklı anlatı biçimlerini buluşturan bir yapı benimsendi.


Sergiye eşlik eden seslendirmeler oldukça etkileyici. Bu işitsel katmanı projeye entegre etme fikri nasıl doğdu?


İşitsel katman, izleyicinin hikâyeyle daha derin bir bağ kurmasını sağlamak amacıyla projeye dahil edildi. Öğrencilerin kendi sesleriyle anlatılarını kaydetmeleri, anlatının samimiyetini artırdı. Bu yöntemle, sadece görsel değil, işitsel hafıza da devreye sokularak daha çoklu bir deneyim tasarlandı.


Öğrenciler için bu sergi hem duygusal hem de pedagojik olarak nasıl bir deneyim sundu?


Duygusal olarak öğrenciler, kendi aile geçmişleriyle yüzleşme, aidiyet duygularını yeniden tanımlama ve geçmişle bugünü bir araya getirme süreçlerini deneyimlediler. Pedagojik olarak ise, yaratıcı yazım, anlatı kurgusu, küratörlük ve dijital içerik üretimi gibi çok katmanlı becerileri edindiler. Bu, klasik sınıf eğitiminden farklı, deneyimsel ve duygusal öğrenmeyi merkeze alan bir süreçti.


ree

Bireysel anlatılarla çalışırken öğrencilerin karşılaştığı zorluklar nelerdi?


Öğrencilerin en çok zorlandıkları alan, duygusal mesafeyi koruyarak kendi geçmişlerini anlamlandırmaktı. Bazı öğrenciler için aileyle ilgili anlatılar, yüzleşilmesi zor deneyimleri içeriyordu. Aynı zamanda bu hikâyeleri estetik bir dile dönüştürme süreci, hem içsel bir sorgulama hem de yaratıcı bir yeniden yapılandırma gerektirdi.


Bu sergi, tasarım eğitimi alan öğrenciler için nasıl bir öğrenme modeli sundu?


Proje, öğrencilerin sadece teknik becerilerini değil; anlatı kurma, bağlam oluşturma ve duygusal farkındalık geliştirme yetilerini de geliştirdi. Disiplinlerarası ve deneyimsel bir öğrenme modeli olarak, tasarımı bir iletişim biçimi olarak ele aldı ve öğrencilere kendi kimliklerini tasarımla ifade etme olanağı sundu.


Eskişehir gibi bir şehirde bu türden bir serginin izleyiciyle nasıl bir etkileşim kurmasını bekliyorsunuz?


Eskişehir’in genç ve entelektüel nüfusu, alternatif sanat biçimlerine açık bir izleyici profili sunuyor. Dolayısıyla, serginin izleyiciyle doğrudan ve empatik bir etkileşim kurması beklenmektedir. Kentsel bağlamda Eskişehir, bu tür hafıza odaklı projelere uygun bir kamusal duyarlılık zemini sunmaktadır.


Sizce bu sergi, kişisel hafızaların kolektif hafıza ile ilişkisini nasıl kuruyor?


Her bireyin anlatısı, kendi içinde özel olsa da ortak kültürel hafızaya temas eder. Kıyafetler üzerinden anlatılan hikâyeler; dönemler, yaşam tarzları, toplumsal roller gibi pek çok yapısal katmanı da içinde barındırır. Bu yönüyle sergi, bireysel hafızaların kolektif hafızayla nasıl iç içe geçtiğini somut bir biçimde gözler önüne serer.


Kamusal alanlarda kişisel hikâyelerin sergilenmesinin toplumsal faydaları nelerdir?


Kamusal alanda kişisel hikâyelerin görünür kılınması, bireyler arasında empatiyi artırır; normatif anlatıların dışında kalan yaşam biçimlerinin de temsil edilmesini sağlar. Bu tür sergiler, hem toplumsal çeşitliliği görünür kılar hem de kültürel çoğulluğu destekleyen bir bilinç üretir.


Sergiyi Çekirdek Eskişehir’de gerçekleştirmek size nasıl bir ifade alanı sundu?


Çekirdek, Eskişehir’in deneysel sanat üretimlerine alan açan yapılarından biri olması nedeniyle serginin tematik yapısıyla örtüştü. Alternatif bir kültürel ortam sunarak, projeye esneklik, özgünlük ve samimiyet kattı.


Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ve diğer paydaşlarla kurulan işbirliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?


Belediye ve üniversite dışı paydaşların desteği, projenin kamusal niteliğini güçlendirdi. Bu işbirlikleri sadece mekânsal ve lojistik destek değil, aynı zamanda izleyici erişimi ve görünürlük açısından da büyük katkı sağladı.


Bu projeden sonra benzer yapılar üzerine çalışmayı düşünüyor musunuz?


Bu deneyim, kişisel hafıza ve tasarım arasındaki ilişkiyi derinlemesine düşündürttü. Bu nedenle, farklı temalarda ama benzer katılımcı ve hikâye odaklı yapılarla çalışmak önceliklerim arasında olacak. Özellikle dijital hikâyeleştirme ve arşivleme yöntemleriyle bu çizgide ilerlemeyi planlıyorum.


“Ailemden Kaldı” sergisinin başka şehirlerde yeniden kurulması ya da farklı bağlamlarda sürdürülmesi mümkün mü?


Evet, sergi yapısı itibarıyla taşınabilir ve yeniden kurgulanabilir bir forma sahiptir. Yerel anlatılarla zenginleşerek başka şehirlerde, başka topluluklarla yeniden inşa edilebilir. Bu da projenin sürdürülebilirliğini ve etki alanını artıracaktır.


Bu sergiden ilham alan izleyicilere veya genç tasarımcılara neler söylemek istersiniz?


Tasarım bir ifade biçimidir; hikâyenizi anlatmanın, görünür kılmanın yollarından biridir. Kendi hafızanıza ve deneyimlerinize güvenin. Bireysel olanın evrensel etkisini fark ettiğinizde, yaratıcı sürecin sadece estetik değil, toplumsal bir boyut taşıdığını da göreceksiniz.


Röportaj: Emel Gülşah Akın

 
 
 

Yorumlar


bottom of page